-Neden bu kadar tutulduk bu filmlere?
-Kimilerinde kendimizi kaybettik. Kimilerinde de kaybettiklerimizi bulduk.
Philip:Yayınlatacak mıyız, yayınlatmayacak mıyız? Yoksa...
...korkularınla yaşamak mı istiyorsun sadece?
Erik:Tereddüt etmemizin bir nedeni var.
Philip: Anlayamadım.
Erik: Önce sen durdun.Philip: Evet durdum,
ama tekrar yürüyebilirim.
Erik: Gerçekten dünyayı buna maruz bırakmak istiyor musun?
Philip: Hadi bitirelim şu işi. İşte her şey şu anda başlıyor.
Posten!
Joachim Trier'in ilk filmi. Bir Fransız filmi izlermiş hissi uyandırıyor izleyicide ilk başlarda. Hatta Fransız yeni dalgasından fazlasıyla etkilendiği aşikar. François Truffaut, Godard falan filan. Nerelerden etkilendiği, izlerken neye benzediği zerre umurumda değil bunun yanında.
Erik ve Philip edebiyat ve yazarlık idealinde buluşmuş iki sıkı dost.Yazıyorlar, okuyorlar bazen aynı kitabı yazıyorlar aynı yazara kafayı takıyorlar(Sten Egil Dahl - Biraz Salinger'i andırıyor). İkisi de bir an önce kitaplarını yayınlatmak için can atarken sonunda o gün geliyor. Philip'in kitabı kabul görüyor ve basılıyor. Ama bir bakıyoruz ki Philip olmak istediği yerdeymiş gibi görünse de aslında bambaşka bir yerde. Belki de Philip'in yazdığı bu kitap derinlerde bir yerleri tetikliyor. Bir anda 6 ay sonrasına gittiğimizde Philip'i bir akıl hastanesinden taburcu olurken görüyoruz. ...ve hikayemiz başa sararıyor ve başlamadığımız yere geri dönüyoruz.
Batı Yakasından Şımarık Zengin Çocukları
Philip'in kazağından çıkan bir saç telinden mütevellit birden kaşımızda Kari belirir. Acaba Philip Kari'nin aşkına mı dayanamamıştı yoksa kitabının yayınlanmasına mı? Bence kafayı yiyesi vardı. Hazır bahane de varken bu yolu seçti. Neyse şaka şu yana edebiyatla ilgilenen Philip gibi karışık bir bünyenin de normal davranması beklenemez herhalde. Bu noktadan sonra yazarlık meselesi bir kenarda durur Philip için ve o eski aşkında kalmıştır. Geçmişte yaşadıklarını yeniden yaşamaya çalışsa da bir şekilde tutunamaz. Anılar ve gerçekler arasında kalır. Bur ikilemde kaldıkça da iş daha da içinden çıkılamaz duruma gelir. Ta ki Kari psikoloji okumaya karar verene kadar.
Aşk mı ideal mi? Yoksa ideal aşk mı? Kari ve Philip'i karışımıza alıp bu soruları sormak lazım aslında.
Philip'in kafayı yiyerek şansını denemesi sonrası sıra Erik'e gelir. Başarıya ulaşınca kız arkadaşını terkeden tırt adamlar gibi kitabı basılınca kız arkadaşını terketme yoluna gider. Tabi bu da her şeyi yoluna koymaz. Uzaklara gider ve kendisini oralarda bir yerlerde bulur. Yazar yazar ve yazar.
Zaman normal seyrinde giderken kendi içinde ileri ver geri sayar bu hayatlar. Şartlar değişir idealler aynıdır belki ama kimisi buna ulaşmıştır kimisi olması gereken idealini bulmuştur.
Edebiyat, müzik, dostluk, gençlik sanrıları gibi şeyler size yakınsa oturun bir akşam izleyin ve zevk alın. Ama daha somut dertler varken ne işim var benim böyle havadan sudan işlerle diyorsanız boşverin. Size film mi yok.