9 Şubat 2009 Pazartesi

DANCER IN THE DARK

Evvelce izlenmiş ve hafızadan silinemeyen filmler listesine göz atıyoruz...
-"Çok film seyrettin oğlum, kendine gel!" diyen bir şarkı hatırlarım*-
Bir miyop için daha da dokunaklı olan konu, soundtrack kusursuzluğu, björk...
DANCER IN THE DARK...
Şahsi geçmişimden yola çıkarak şahsi ayaklanmalarımın çoğunun destekçisi olan bir çok film sayabilirim; ama işbu film ziyadesiyle özel.
Şöyle ki, küçücük dünyasında mutlu olan ve daha da mutlu olmak için ne yapması gerektiğini bilen "iyi kalpli" bir insan gördüğümde her zaman garip atmaya başlayan yüreğim, niteliklerini saydığım bu tip insanları film karakteri olarak görünce daha bir garip hal alır.
Bir insanın fabrikada çalışması ve "az"la yetinmesi benim için büyük bir erdemdir.
Diyeceksiniz ki bu kadar mı? Tabii ki değil, filmin kurnaz senaristini kutlamam gereken başka bir nokta da "iyi niyetli" karakterini "hayalperest" ve hatta "dans,müzik düşkünü" eylemesi.
Duyduğu sesleri müziğe dönüştürüveren şahane kulaklara sahip ama önünü görmekte biraz kusurlu...
-Aklıma gelen türlü düşünceler yıllar ve yıllar sonra beni Mevlana'ya yönlendirdiğinde ondan duyacaktım bu karakterle örtüşen müthiş sözü:
"Kulak, eğer görmesini bilirse gözdür."
**-
Filmin soundtracklerinin mükemmelliği kayıtsız kalamadığım ayrı bir güzellik. Görüntüler ve zaman zaman değişen ve kayan anlar, yani her görüntünün düzenli gitmemesi, bazen diyaloğun önden gelmesi, yani gerilim yaratmanın müzikle değil de görüntüyle sağlanması, benim "müziğe saygı duyan yönetmen her duygu yaratımı için müzik dayamaz filmine kardeşim..." deyişlerime uygun bir yöntem.
"Anne" mevzusunu hiç açmıyorum, zaten çokça işlenen bir mevzudur, ama bu filmde "annelik" sebebiyle doğan "özel" duyguların biraz "insani duygu" tarafına yönlendirilmesi hoşuma gidiyor. Yani doğurmadan da bu duygulara sahip olabiliriz; dikkat ederseniz baş karakter öyle bir insan ki oğlu olmasa da başka biri için bu ameliyata para biriktirmeye çalışırdı-ya da bana öyle geliyor-.
Özetle: İyilikseverler manifestosu ama kötümser.
"Es geçtiğim" değil ama "hatırlayamadığım" ve belki de "dikkat edemediğim" başka noktalar ve doğrular için lütfen dürtünüz.



*Kesmeşeker
**Hayda diyeceksiniz,biliyorum ama yine de ısrar ediyorum ki, bir film asla sadece bir film değildir. Onu beslemeli. Yani farklı sanatlar arasında bağ kurmak enfes bir durum ortaya çıkarıyor. Burada kişi sadece kulakları sayesinde iğrenç çıkan o sesleri - makina sesi- müthiş bir şeye çevirebiliyor. Çoğumuz bunu gözlerimizle yaparız, sadece su olan denizi doğa harikasına çeviririz, ya da bir taşı yontarak heykel haline getirebileceğimizi hayal ederiz. Ama sesleri güzelleştirmek ve ritmi duymak, hatta ritim uydurmak hangimizin aklına gelir? Gözlerimiz bu kadar işleyerek diğer duyularımızı arka plana atmasaydı çoğumuzun aklına gelirdi.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder