1 Mart 2009 Pazar

Loves of a Blonde&The Firemen's Ball

Her ne kadar birçok yönetmen için ilk dönem çalışmaları ilerleyen nesiller tarafından bir merak nesnesi olarak tüketiliyor ve çoğunlukla hayal kırıklığı yaratıyorsa da, konuştuğumuz isim forman olduğu zaman çoğunluğun guguk kuşu, ragtime, hair ve daha sonraki büyük prodüksiyonlardan tanıdığı yönetmen için ama önceside var demeyi bir sinefil olarak boynumun borcu olarak görüyorum.

Gösterimleri birlikte yapılan iki kısa filmi audition ve it were'nt for music ve akabinde çektiği ilk uzun metrajı black peter dan sonra forman ülkesini terketmeden önce çek yeni dalgasının mihenk taşları olarak görülen Loves of a Blonde ve The Firemen's Ball'u arka arkaya çekti. günümüzde bile ne zaman bir çek veya slovak filmi izlesek görmeye alışık olduğumuz gülümseyen bir hüzünden ziyade hüzünlü bir gülümseye sahip hikayelerin çıkış noktası olarak bu iki filmi gösterirsek yanlış bir şey söylemiz olmayız.



1965 yılında gösterime giren ve forman'a yabancı film dalında oscar adaylığı getirerek holivud tarafından ilk defa farkedilmesini sağlayan loves of a blonde bir taşra kasabasındaki gündelik hayatı terennüm ediyor. fellinesk karnaval ortamından çok uzakta olan bir balo sahnesinde on altı kıza bir erkeğin düştüğü kasabadaki ikili ilişkilerin kopukluğu, karşı cinse bakış açısı ve komünist rejimdeki donuk gündelik yaşamı komik ama arka plandaki hüznü unutturmadan sahneliyor. parçalı- kopuk anlatımı ve karakterleri ele alış biçimiyle yer yer izlenimci bir havaya sahip olsa da filmin bilhassa gerçekçilikten kopmaya meyilli senaryosu bu adlandırmayı yapmamızı imkansız kılıyor. ilerleyen sahnelerde kasabaya ait olmayan piyanistin naif kasaba kızını kandırması, daha doğrusu onun kanmak istemesi diyelim ve öylesine söylenilmiş bir sözün peşinden büyük şehire gelişini izliyoruz. burada bize hiç de uzak olmayan bir aile sekansının ardından genç adamın yanında umduğunu bulamayarak geri dönmesiyle hikaye ilerliyor. ve filmin başında izlediğimiz gibi finalde de karakterler yine yatakta kendi aralarında konuşuyorlar. film boyunca milda için her şey yatağında veya sevgilisinin yatağında uzandığı zaman iyi gidiyor, ne zaman yatağında uzansa kendi gerçeklerini yaratabiliyor ve hatta bu gerçekler çocukca hileler bile olsa dışaradaki gerçekle örtüşebiliyor. bu basit anlatıda forman ülkesinde genç kızların daha doğrusu gençlerin yola çıkışlarını(çımayışlarını anlatmak istiyor ve ülkesinde yaşadığı günümüzde iran sinemasında görmeye alışık olduğumuz sınırlandırmalara benzer bir yapıya rağmen istediğini yapabiliyor.



Loves of a blonde un akabinde yeni bir senaryo yaratmakta zorlanan forman ve ekibi kaldıkları otelde izledikleri bir "itfaiyeci balo"sundan sonra bu konuda bir senaryo yazmaya karar verirler ve the firemen's ball u yazarlar. ilerleyen dönemde ülkeden ayrılmasına neden olan the firemen's ball için truffaut nun kanatları altında kendine finansör bulabilen forman bu filmde sadece amatör oyuncularla çalışmıştır. konusunu itfaiyecelerin geleneksel balosunda itfaiyecilerin ve güzellik yarışmasındaki kızların başlarından geçen olaylar-!- olarak özetlenmemiz beklenen bu filmde forman ne düşünmemiz gerektiğini bizlere bırakıyor. ilerleyen dönemde kendisine sorulduğunda filmde istiare ve/veya metafor kullanmadığını söyleyen yönetmenin filmini çoğu izleyici bir toplum/siyasi alegori olarak hatırlar. itfaiyecelerin piyango hediyelerine göz kulak olamamaları, güzellik yarışması yaparlarken yanlarındaki binanın yanması, bina yandığı sırada insanların bunu içki içerek izlemeleri-forman ne derse desin bu sahneden sonra seyircinin bu filmi bir komedi filmi olarak hatırlama şansı kalmıyor, filmdeki ani geçiş aslında biraz da seyirciyi silkelemek için ve onlara seyirci olduklarını hatırlatmak için- ve tabii ki başkanlarına verecekleri hediyenin bile çalınması komedi filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz abartılı, anlamsız, salt güldürmeye dönük çabalar olarak göremeyiz. ve tıpkı loves of a blonde olduğu gibi forman bu filmde de bulunduğu cehennemde belki de gelinme imkanı olan en yüksek erime ulaşıyor ve seyirciye yıllar sonra da anlamını yitirmeyen bir kült bırakıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder