22 Ocak 2009 Perşembe

"Let the Right One In"

Vampir teması, ve garip bir aşk hikayesi. Şimdiye kadar türlü türlü vampir filmi de yapıldı aşk filmi de. Bu iki temayı kullanıp da akılda kalan ne kadar yapım var derseniz, pek de bir şey gelmiyor akıllara, bu masalsı iskandinav efsanesi dışında... Önce filmle alakalı birkaç bir şey okuduktan sonra, korku filmi düşüncesiyle izlemeye koyuldum. Ancak bambaşka bir tat bekliyormuş efenim bendenizi.


Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, hikaye bir romandan alıntı olmasından dolayı, bu konuda bilgisi olanlar daha derin anlamlar çıkarabileceklerdir filmden. Vampir filmi olmasından mütevellit, filmde az çok kanlı sahne yer almakta, ancak bu sahneler olabildiğince yerli yerinde ve kararında detaya girilerek gösterilmiş. Böyle olunca da izleyici daha çok hikayenin derinliğine ve yaşananların dramatik yapısına yönleniyor. filmin görsel yapısı da fazlasıyla bu anlatımı kuvvetlendirecek nitelikte.

Film içerisinde yer yer alt hikayelerin bulunması yanısıra, yönetmen bize gerek duymadığı konuları da anlatmaktan kaçınıyor. İlk ölen adamın aranması, eli'nin babasının (değil muhtemelen) hastaneye kaldırılması, camdan düştükden sonra ona ne olduğu gibi. Bu da gerçekliğe kapılmadan hikayenin masalsılığına kapılmamızı kolaylaştırıyor.

Akılda kalan sahneler olarak hastanede vampir kadının yanması ve malum havuz sahnesi sinemasal olarak fazlasıyla başarılı ve filmi daha da etkileyici kılıyor. Eli’yi hastane duvarından yukarı çıkarken görmek gerilmek isteyen bünyeye fazlasıyla istediğini veriyor.

Filmin başından itibaren Eli'nin "ya ben kız değilsem, ben bir kız değilim" sözleri filmin sonlarına doğru Eli'yi çıplak olarak gördüğümüzde anlam kazanıyor. romanda da yer aldığı gibi Eli'nin hadım edilmiş bir erkek olduğunu anlıyoruz. Bununla birlikte eli'nin oscar'la olan ilişkisi farklı anlamlar kazanıyor. İşin içine vampirlik temasının yanıda bir de eşcinsellik taması giriyor. Diğer tarafdan babası mı değil mi belli olmayan adamla olan ilişkisi de -ki muhtemelen babası değil- insanı düşündürüyor. Diğer tarafdan Oscar'ın da en son babasının yanındayken evlerine gelen adam ve evde oluşan garip ortam ve sonradan oscar'ın gece evden ayrılması da türlü ihtimalleri akıllara getirmiyor değil.

Ve filmin sonlarına geldiğimizde oscar ve eli trene binip mutlu mesut giderlerken eli'nin babası (?) ve oscar'ın kaderleri akıllara geliyor. Muhtemelen Eli, Oscar’la yeni bir başlangıç yapıyor. Bir tarafdan hikayenin mutlu sonla bittiğini düşünürken, akıllarda Oscar ile Eli’nin ölen babasının kaderleri kesişiyor…


2 yorum:

  1. çocuk...
    masumiyet...
    aşk...
    ölüm...

    iç içe geçmiş bir sürü öyküden oluşan, kurgusuyla, atmosferiyle gerçekten takdiri hak eden bir film...

    ne var ki, her baba yiğidin kaldıramayacağı bir ağırlık, karanlık ve dinginlik hüküm sürdüğünden,
    hakkında olumsuz eleştiriler de sıkça karşılaşıp üzüldüğüm bir durumdur...

    ama kuzeyin derin, soğuk, sızılı atmosferi sizi boğmuyorsa,
    ruhunuz diplere alışkınsa,
    haz alacağınız bir film...

    YanıtlaSil
  2. sade, durgun, etkileyici... Kuzeyli filmi, aşk'ın vampir hali...

    YanıtlaSil